Tuesday, January 14, 2014

Gitmek İsteyince Her Yer Yakındır






''İnsanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil, prensipleri ve inançlarıdır.''  - Albert Einstein

''Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez.'' - Montaigne

''Artık hayallerim suya düşecek diye kaygılanmıyorum. 
Çünkü, onlar düşe düşe yüzmeyi öğrenmişler.'' -  Cemal Süreyya 


''Hayat mücadelesi bizi hedefe yaklaştırır ve toplumda bir yerimiz olduğunu gösterir.'' - Ernest Hemingway

''Hedefsiz hayat kaza ve kedere boyun eğmektir.'' - Ignazio Silone


 

Tuesday, January 7, 2014

İnsan Yaşayarak Olgunlaşır





Önce gözlerini açıcaksın ve yürüceyeksin.
Sonra etrafını yakından uzaktan sessizce seyredip süzeceksin.
Ve bir gün koşmaya başladığına şahitlik edenler olacak.
Bazı insanları geçeceksin, bazıları seni geçecek.

Gün gelecek beğendiklerini yakından dinlemek isteyeceksin.
Hatta bir kısmına çok imreneceksin.
Bazılarına saygı duyarken,
Bazılarına içerlenecek ve yolu gösterip eleyeceksin.

Görmezden geleceklerin olucak.
Onları duymayacaksın ve hissetmeyeceksin,
Çoğu zaman düşüneceksin. Arasıra deneyeceksin,
Her zaman test edeceksin ve test edileceksin.

Zaman zaman hataların olacak.
Yaş tahtalara basıcaksın.
Çukurlara takılıp düşeceksin.
Ama başını dik tutabilirsen boy vereceksin.

Sonra tekrar emek verip koşturacaksın. 
Elbette ki yorulacaksın.
Ancak yolun sonunda,
Sadece hakettiğin sonucu alacaksın.

Zaman zaman geçmişin bir film şeridi gibi,
Gözünün önünden geçecek.
Keşkelerle dolu pişmanlıkların da olucak
Hiç unutamayacağın anılarında.


                                                                      Cihan ANDİÇ


Sunday, November 17, 2013

Bir Şirketin En Büyük Patronu Tüketicidir




Geçen yıllarda akıllı cep telefonu devriyle birlikte güçlü rakiplerine yenik düşen Nokia'nın, 7.2 milyar dolara Microsoft'a satıldığına tanık olmuştuk. Sony'de de durum Nokia'dan pek farklı değil. Apple ve Samsung'un yükselişiyle dünya piyasalarında rekabet gücünü kaybeden şirketler arasına Japon elektronik devi Sony de eklendi.

Peki neden böyle oldu? Değişen tüketiciler kimler? Ve bu tüketiciler neden değişti?

Apple ve Samsung elektronik pazarda ürettikleri akıllı telefonlar, laptoplar ve yenilikçi elektronik ürünlerle tüketicilerin müthiş bir şekilde beğenisini kazanmayı başardılar. Tüketici alışkanlıklarının değişmesi sonucunda ise Nokia, Sony, Toshiba gibi dev firmalar rekabette geri kaldılar.

Günümüzde piyasaya, tüketiciye lanse edilen üründe herhangi bir yenilik yada rakiplerine karşı bir farklılık olmadığı müddetçe ürünün tv reklamları veya görsel reklamlar aracılığıyla tanıtılması artık tüketici için çok fazla birşey ifade etmiyor. Hem de ürün tüketici bilinç altında yüzlerce marka olmasından dolayı kolay kolay hafızalarda kalamıyor. Bu sebeple firmalar artık akıllarda kalabilmek için çok daha değişik yöntem ve stratejilerle markalarını canlı tutmaya çalışıyorlar.

Mesela Marshall boya yada Karaca Porselen. Bu markaların yerli dizilerin dizi aralarında değil de dizinin seyir halinde yayınlanırken reklamlarının yapılması yenilikçi bir reklam formatı içerdiği için tüketicinin dikkatini ve ilgisini sıradan reklamlara göre daha fazla ve daha güçlü bir şekilde çekebiliyor. 

Cihan ANDİÇ

Wednesday, October 9, 2013

Pazarlamacı Ürünün ve Tüketicinin Psikolog Doktorudur




Pazarlama şirketler için farklı olmak, ilgi çekmek, satışları arttırmak ve sektördeki pazar hakimiyetini korumak için ortaya çıkmış bir ihtiyaçtır. Pazarlama, bireysel ve kitlesel hedeflere ulaşmayı sağlayabilecek mübadeleleri gerçekleştirmek üzere ürünün, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama sürecidir.

Pazarlamayı yöneten kişi ise çalışmakta olduğu şirketinin profilini iyi analiz eden kişidir. Ürünün ve tüketicinin bir nevi psikoloğudur. Pazarlamacı hem şirketin hem de tüketicinin temsilcisidir. İki tarafı da denge de tutmaya çalışır. Tüketicinin ihtiyaçlarını ve pazarın yapısını analiz eder. Eksikleri yada olmayanları farkeder ve tüketiciyle empati kurmaya çalışır. Bu şekilde de ürünün tüketiciyle en cazip şekilde buluşmasını sağlar. Ürünün aynı zamanda doğru kanallarda satışa sunulması için pahalı bir haritadır.

Son elli yılda aile şirketi yapısıyla kurulmuş bir çok şirketten sadece bir kısmı kurumsal yapıya geçiş yapabildi. Oysa eskiden pazar işlenmemiş boş bir tarla misaliydi. Süreçle daralmaya başlayınca da pazardaki oyuncular teker teker pazardan silinmeye başladılar. 

Pazarın daralma sürecinde markalaşmaya ve pazarlamaya yatırım yapmayan şirketler süreç içerisinde gelişmekte olan ve gelişen şirketlerin gerisine düştüler. Pazarlamaya yatırım yapmayan bu şirketler rehabete kapılıp musluktan akan suyun hiç kesilmeyeceğini zannettiler. Ama susuzluk başlayınca da can çekişme sürecine girdiler. 

Bu tarz şirketlere daha çok günü kurtarma vizyonu ile faliyet gösteren şirketlerdir diyebiliriz. Böyle şirketler marka olmak için değil daha çok ciro yapmak için çaba sarfederler. Yaptıkları yatırımlar kısa vadede kar getirse de uzun vadede hüsrana yol açar ve bocalamaya başlarlar.

Öyleyse yaptığınız işin geleceği olsun istiyorsanız şirketinizin pazarlama departmanına kaliteli insanlar istihdam etmelisiniz.

Cihan ANDİÇ

Tuesday, October 1, 2013

İş Dünyasında İzlenmesi Gereken Başlıca Eğilimler







Fortune dergisinin inanılmaz içgörü sahibi yazarı Stanley Bing'e göre iş dünyasını sarsan pek çok eğilim gözleniyor. Belli başlı eğilimlerden biri, yöneticilerin hem akıl vermesine hem de işe katılmasına duyulan gereksinimin artmasıdır. Akıl vermek ne yaptığını bilen biri izlenimini verir, ama aynı zamanda işe katılmak bir adım ileri giderek, ne yaptığınızı bildiğinizi göstermek anlamına gelir; bilseniz de bilmeseniz de.

Yukarıdaki grafikte, 1970'ten bu yana aklı veren yürütmeciler ile işe katılan yürütmecilerin yüzdesinde sürekli bir artış olduğu görülüyor. Ancak, yöneticilerin aynı anda hem akıl verme hem de işe katılma yeteneğinde yirmi yıl kadar önceki zirve noktasından aşağı doğru bir ivme görülüyor. Bing bu kritik liderlik beceriyleriyle ilgili bazı tavsiyelerde bulunuyor.

  • ''Önce insanlar sizin ne dediğinizi anlamıyor görünse de, devamlı akıl verin. Önemli olan tutarlılık ve algıdır, devam edin!''
  •   İkinci olarak, ya bunu üstünüzdeki biri yaptığı için, ya da ağzınız dolu olduğundan, akıl verecek durumda değilseniz, bu açığı yalnız işe katılarak kapayın, böylelikle zorunlu yürütmeci vasıflarını onurlu bir sessizlik içinde sergileyerek göstermiş olursunuz.
  •  Üçüncü olarak, yeterince ustalaşana kadar her ikisini birden denemeye kalkmayın. Aynı anda hem akıl verip hem de iş yapacağım diye, kıkırdayıp duran saygısız işçilerin önünde eliniz ayağınız birbirine dolaşıp da, kendinizi rezil etmeyin sakın. Pratik yapın!

(Kaynak : Fortune)

Değerli okurlar bu yazı okumakta olduğum ''Yöneticilik'' adlı kitaptan bir alıntıdır. Bu yazı ''Yöneticilik'' kitabının yazarı Sayın Dr. Bob Nelson'a aittir. Kitabı satın alıp okumanızı tavsiye ederim. Yönetici olan meslektaşlarımın vizyonuna yön vereceğini düşünüyorum. Kitabı tüm D&R mağazalarında bulabilirsiniz.

Saygılarımla.

Cihan ANDİÇ

Yayın Evi - Doğan Kitap

Saturday, August 31, 2013

En İyi Satış Uzmanı Kimdir ?





    • Erken kalkan erken yol alan.
    • Zor durumlarda bile kendi kendini motive edebilen
    • Fırtınalı hava şartlarında bile gemiyi limana getirebilen
    • Stres yönetiminde başarılı
    • Vizyonunu yüksek tutan, girişimci
    • Kendisini iyi tanıyan ve tanıtabilen
    • Sosyalleşmeye önem veren ve sosyal zekası iyi olan
    • Para kazanmasını bilen
    • Gücü yaratmasını bilen
    • Para harcamasını bilen
    • Karamsarlığa düşmeden vazifesini yerine getirebilen
    • İşini severek yapan, sabırlı ve azimli 
    • Beşeri ilişkilerde etkili ve başarılı 
    • Uzun vadeli hedefler peşinden koşan
    • Zamana ve insan ilişkilerine yatırım yapan
    • Diksiyonu kuvvetli, etkileyici konuşmalar yapabilen
    • Kılık kıyafetine önem veren, gülümsemesini bilen
    • Genel kültürü iyi olan ve konuşurken kendisini dinletebilen
    • Güzel espiriler yapabilen
    • Kalabalık bir ortamda partnerine seni seviyorum diye haykırabilen
    • Hayır diyebilen
    • Arkadaşlarına gazoz ısmarlayan
    • Bilgi ve birikimini insanlarla paylaşabilen
    • Başarıya doymayan
    • Çok okuyan ve çok gezen
    • Dersini iyi çalışan, araştırmacı, ödevini eksiksiz yapan
    • Karşısındakinin elini iyi okuyan
    • Beden dilini kullanmasını bilen
    • Gerektiğinde fedakarlıklardan kaçınmayan
    • Zoru seven ve başarabilen
    • Mücadeleci, rakiplerini takip eden, kulağı piyasada olan ve rekabeti seven
    • Çözüm üretebilen, korkmayan, cesaretli
    • Saygı görmesini bilen, insanların gönlünü kazanabilen
    • Analitik düşünebilen, analist, realist
    • Pazarlığı iyi bilen 
    • Kesin karar alabilme konusunda başarılı ve insiyatif sahibi
    • Sağlıklı iletişim kurabilen, insanları doğru yönetebilen, dürüst, samimi ve nezaketli
    • Ayrıntılara dikkat eden, not almasını seven ve takipçi
    • Satış sürecini baştan sona başarılı bir şekilde gerçekleştirebilen.
        
          Bir şatış uzmanı ne kadar fazla niteliğe sahip olursa yaptığı işte de başarılı olma yüzdesi de o kadar fazla olur. Çünkü nitelikli insan sorunun değil çözümün parçası olan insandır.

         Kendinize nitelikli partnerler seçerseniz rasyonel kararlar alıyorsunuz demektir. Buda sizin radikal kararlar alma noktasında doğru adımlar attığınızı gösterir. Aslında mutluluğun kodlamasıda böyle birşey olsa gerek. Çünkü birey ürettikçe kendi içinde yaşadığı mutluluk ve huzurun keyfi anlatılamaycak kadar değerli ve güzeldir.

         Söylemesi kolay yapması zor diyorsanız lütfen satış alanında daha fazla zaman kaybetmeyin. Hem zamanınıza yazık hemde size zarar. Tabi bir o kadar da çalışmakta olduğunuz müesseseye.



    Cihan ANDİÇ





               



    Sunday, July 21, 2013

    Balıklar Arasında Yaşanan Gerçek Hikayeler


    İş dünyasında büyük balık mı küçük balığı yiyor yoksa, hızlı balık yavaş balığı mı ? Büyük balık olmak mı daha avantajlı yoksa hızlı balık olmak mı? Küçük balıklar büyük balıkların ağlarına gerçekten küçük oldukları için mi takılır yoksa ağır hareket ettikleri için mi?

    Açıkcası ben ''Büyük balık küçük balığı yer.'' anlayışının artık tarihe karıştığına inananlardanım.

    Hızlı ve doğru kararlar alarak büyük yol kateden nice başarı öyküsü yazmış şirketler var. Buna örnek olarak gıda da Ülker'i gösterebiliriz. Ülker'de zamanında çok büyük bir balık değildi. Ama bugün A'dan Z'ye onlarca marka ile çeşitli ürün kategorilerinde güçlü bir şekilde rekabet ediyor. Takdir edersiniz ki bisküvi ile başlayan serüvenin çok renkli bir başarı öyküsüne dönüşmesini tesadüflere bağlayamayız.

    Yine tekstil'de Eroğlu Holding'in Colin's markası güzel bir başarı öyküsüdür. Bir dünya markası olmayı başaran Colin's şuanda 37 ülkede 600'ü aşkın mağazada dünyanın en büyük hazır giyim oyuncularından biri olmanın gururunu yaşıyor. Keza Taha tekstil LC Waikiki ile aynı başarıyı yakalayanlardan oldu.

    E-ticaret sektörüne göz attığımızda 2008 yılında kurulan Türkiye'nin ilk  özel alışveriş klubü Markafoni'nin ezber bozan başarı hikayesi marifetin büyük balık olmak olmadığının en güzel örneklerinden birtanesidir.

    Bana göre büyük balık küçük balığı değil, akıllı balık her balığı yer.

    Cihan ANDİÇ







    Monday, June 24, 2013

    Toplantılarda Yapılan Yanlışlar





    Ekip olarak bir iş yürütülüyor, geliştiriliyor yada bir proje üzerinde çalışılıyor ise, toplantılar her açıdan ekibe ve kuruma ulaşmaya çalıştığı en doğru yolu ve hedefi göstermeye çalışan olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir harita ve önemli bir ihtiyaçtır.

    Yine düşüncelerin en az arıza ile, en tesirli şekilde hayata geçirilmesinde verimli toplantıların rolü büyüktür.

    Fakat toplantıların çoğu zaman israfından başka bir işe yaramıyor. Toplantı uzmanları toplantılarda geçirilen toplam zamanın (yani bu sizin toplantılarda harcadığınız zaman demek oluyor) yaklaşık %53'ünün verimsiz, değersiz ve sonuçlarının pek yetersiz olduğunu saptamışlar. Çoğu iş adamının zamanının %25'ini, hele üst yönetiminin bunun iki katını toplantılarda geçirdiğini düşündüğünüz zaman, etkin toplantı yönetme becerilerini öğrenme ve uygulamanın ne kadar önemli olduğunu taktir edersiniz.

    Öyleyse bu toplantılarda yanlış olan nedir? Neden bu kadar çok toplantı yanlış olarak işleniyor ve niye bu konuda birşeyler yapamıyorsunuz?

    Çok fazla toplantı yapılıyor: Hiç şöyle dediğiniz oldumu: ''Amanın, ne zamandır bir toplantıya katıldığım yok. Ne kadar da özlemişim. ''? Olmamıştır herhalde. İşin gerçeği bir yöneticiden en çok duyacağınız sızlanma olsa olsa şu şekilde olur: Bu lanet toplantılardan ne zaman fırsat bulup da işimi yapacağım ben? '' Sorun yalnızca çok sayıda toplantı düzenlenmesi değil, sorun toplantılardan çoğunun gereksiz, verimsiz ve zaman israfı olmasıdır. 

    Katılanlar hazırlıksız geliyor: Bazı toplantılar gereğinden erken, yani toplantı yapmak için ortada yeterince haklı neden yokken yapılıyor. Diğer zamanlarda da, ne kendilerini ne de katılanları tartışılacak konulara hazırlamış kişilerin yönetimde toplanılıyor. Bunun sonucunda katılanların önce toplantının amacını yakalamaya çalışarak körü körüne dolanıp durduğu uzunca bir süre boşa geçiyor.

    Toplantı sürecine belli kişiler egemen oluyor: Her toplulukta böyle bir iki kişi çıkar. Hani toplantılarda herşeyi en iyi kendilerinin bildiğini sanan ve kendi düşüncelerini devamlı ve yüksek sesle herkese duyurmak isteyen kişiler vardır. Bu tür insanlar en kötü olasılıkla bazılarını arada güldürerek rahatlatabilirler, ama işin gerçek anlam da kötü yanı ise diğer katılanları ürküterek katkı yapmaktan alıkoyarlar.

    Çok uzun sürüyorlar: Hiçbir toplantının gereğinden daha uzun sürmesine izin vermemelisiniz. Ne kısa, ne uzun olsun. Yine de, çoğu yönetici toplantıların belirlenen süreyi aşmasına ses çıkarmazlar. Ele alınan konu üzerindeki görüşmeler tamamlandıktan sonra insanlar işinin başına döneceği yerde, toplantılar uzar da uzar.

    Topantılarda odak noktası kayboluyor: Toplantı yöneticiliği pasif bir görev değildir. Toplantıların belli bir çizgide sürmesini ve konuya bağlı kalmasını engelleyen çok yönlü bir baskı altında kalan yöneticiler genelde bu zorlamalar karşısında fazla ayak diremiyorlar. Sonuçta kişisel gündemler, ara saplamalar, amacından uzaklaştıran unsurlar çoğalıyor.

    İşte toplantıların öneminin yitirilmemesi için yerinde zamanında ve verimli geçicek şekilde yönetilmesi ve toplantıyı yöneten kişi veya kişilerin toplantı tekniklerini iyi kavramış olması gerekir. Yine toplantılarda gündemin ve işlenilmesi gereken konuların çok fazla dışına çıkılmamasına da dikkat edilmelidir.

    Cihan ANDİÇ

    Saturday, May 4, 2013

    Farket-ing Market-ing and Target-ing







    Koca bir ağacın kökleriyle yetişen ve dallarında yeşeren meyveler ve bu meyveleri tüketen final müşteriler/nihai tüketiciler serbest piyasanın seyrini değiştiren en güçlü aktörlerdir. Bu aktörleri memnun etmek içinde birbirleriyle kıyasıya rekabet içinde mücadele eden analist/stratejist beyinler vardır.

    Analist/stratejist beyinler ürünün tüketiciyle tanıştığı ilk buluşmada tüketiciyi tatmin etmek, tüketicinin beğenisini kazanmak, kendisini tüketiciye kabullendirmek ve tüketiciyi hayal kırıklığına uğratmadan tüketicinin ihtiyacını gidermekle yükümlü olan görevlilerdir.

    Bu süreçte kimi zaman nihai tüketiciyi markanın güçlü dinamik stabil bilinirliği etkilerken, kimi zamanda akılları çelen ve onları başka bir markaya yönlendiren önemli bir etken ise ürünün pazarlama kısmında kullanılan stratejik yöntemlerdir.

    Eskiden tüketiciye sunulan ürünler ve bunları üreten üreticiler bugüne nazaran sayıca çok daha azdı. Bugün ise tam tersi raflarda tüketicinin karar vermekte zorlanmasına sebep olacak kadar fazla ve birbirinin benzeri ürünler var. Yani çok fazla alternatif var. Peki bu kimin yararına. Tabiki de tüketicinin yararına. Sektörlerdeki rekabetin en büyük kazançlısı her zaman tüketicilerdir.

    Rekabette çoğu zaman ön plana çıkanlar tüketiciye en kalitelisini en uygun fiyata sunanlar iken bazende olmayanı tüketiciyle buluşturanlardır. Öyle ki rekabet bazen sizin sahadaki radikal duruşunuzu değiştirmenize bile sebep olabilir.

    Mesela bisküvi sektöründen yola çıkarak size yaşanmış bir örnekten bahsedebilirim.

    Yakın bir zamana kadar Türkiye'deki bisküvi pazarının %90'ı Ülker ve Eti'nin kontrolündeydi. Onlarca marka ise kalan %10'luk pastayı paylaşıyordu. Sektörün en eski oyuncularından olan iki firma da büyük ürün yelpazeleriyle raftlarda güçlü bir şekilde markalarından söz ettiriyorlar. Sektördeki diğer rakiplerin birçoğu ise daha çok Eti ve Ülker'in ürettiği ürünlerin benzerlerini kopyalayaraktan sektörde faliyetlerini sürdürmeye devam etmektedirler.

    Türkiye'de son 10 yılda en çok büyüyen ve en değerli şirketler arasına girmeyi başaran Şölen Çikolata İstanbul Silivri'de kurduğu yeni tesisinde ürettiği ''Biscolata Starz'' markalı ürünü ile Türkiye bisküvi pazarında olmayan bir bisküvi çeşidini tüketicilerle buluşturarak bisküvi piyasasına güzel bir yenilik kattı.

    Şölen'in bisküvi sektörüne büyük yatırımlarla ve yenilikçi ürünlerle girmesi sonucunda Eti Bisküvi raftaki sahip olduğu alanı kaybetmemek adına ve ürün grubundaki pastadan pay almak için aynı ürünü Şölen'den sonra ''Tamda Bu'' markası altında piyasaya sunma kararı aldı. Eti'den sonra Ülker'de Halk bisküvi grubu çatısı altında yine aynı ürünü farklı bir marka ile piyasaya sunarak Şölen'in olası büyümesini engelleme yoluna gitti.


    İşte rekabet bazen sizin sahadaki duruşunuzu değiştirmenize bile sebep olabilir derken demek istediğim tamda buydu. Bisküvi pazarının büyük bir çoğunluğuna uzun senelerdir hakim olan iki firma senelerdir kendilerini taklit eden diğer rakip firmalardan yakınırken 2 büyük üretici firma bu durumda taklitçi konumuna düştüler.

    Öyleyse değişmeyen tek şeyin değişim olduğu günümüzde artık sadece üretmek yeterli değil. Üretirken de yaratıcı ve yenilikçi olmak zorundasınız.


    Bilgilendirme Not : Yukarıdaki yazımda Şölen Çikolata için bisküvi sektörüne yenilik getirmiştir demiştim. Evet yenilik getirmiştir. Fakat ürünün yaratıcısı yani ürünü keşfeden Şölen değildir. Ürünü keşfeden ve ilk üreten üretici firma yabancı sermayeli çok uluslu bir şirkettir. Bisküvi sektöründe de global anlamda dünya bisküvi sektörü lideridir.

    Cihan ANDİÇ


    Wednesday, April 17, 2013

    Haydi Artık Atla Gelişelim !







    Başlığı ilk başta okuduğunuzda size de çok ilginç ve çekici geldi değil mi ?

    The Blog Times bu ay yine çok anlamlı ve bir o kadar da yenilikçi  bir konuyu gündemine aldı. Hatta konuyu daha yakından okurlarına aktarabilmek için keyifli bir gezintiye çıktı.

    Sevgili İlginay Hanımla mart ayında Maslak’taki bir plaza da düzenlenen kişisel gelişim amaçlı bir etkinlikte tanışmıştım. Birbirinden farklı sektörlerde çalışan profesyonellerin ve iş verenlerin buluştuğu bu etkinlikte İlginay Hanım gerek kariyer hayatında edinmiş olduğu birbirinden değerli iş tecrübeleriyle, gerekse de etkili konuşma tarzıyla etkinliğe katılan davetliler arasında ön plana çıkan simalardan birtanesiydi.

    Etkinlik arasında gerçekleştirmiş olduğum sohbette yapmış olduğu işle alakalı bana daha detaylı bilgiler veren İlginay Hanım atlarla beraber profesyonel anlamda çalıştığını ifade etti. Kişisel ve profesyonel gelişim için at destekli eğitimler veren eğitimci 1990’lı yıllarda Viyana’da bir binicilik kulübünde ilk kez at binmeye başladığını dile getirdi. Atlardan çok etkilenmiş ve atlara duymuş olduğu ilgi ve aynı zamanda binicilikten aldığı keyiften ötürü atlarla çok güzel bir bağ kurmuş.

    Benide yapmış olduğu işi daha yakından görmem ve anlamam için Kasaba sitesindeki Ömerli’ye davet etti.

    Ben de hayata böylesine inovatif fikirlerle sıkı sıkı sarılan İlginay Hanım'ın bu nazik davetini kırmayıp kendisini yerinde ziyaret ettim. Ziyaretim esnasında gerçekleştirmiş olduğum ikili söyleyişide kendisini ve Atla Gelişelim’i daha yakından tanıma imkanına sahip oldum.

    Seminere gelenlere çok doğal bir ortamda eğitim veren İlginay Hanım  şöyle diyor ;

    İnsanoğlu atların bilgeliğini keşfetti ve biz kişisel ve profesyonel gelişim için artık atlarla çalışıyoruz.
    Uygulamalarımızı atların yanında durarak, at binmeden yapıyoruz.

    Bana sık sık sorulan bir soru var."Neden atlarla çalışalım?
    4 ayaklı dostlarla çalışmamızın pek çok sebebi var. Şöyle anlatmaya çalışayım.

    İnsanoğlu kendisinin farkına varmadan " çalışıyor, çalışıyor. Birgün geliyor ki kendine "her şey tamam da hani nerede huzur" diye soruyor. Bu noktada bir rehbere ihtiyaç duyuyor. İşte tam bu noktada  Atlar bizlere rehberlik etmeye istekli ve hazır dostlarımız.

    Vahşi doğada hayatta kalmalarını sağlayan güçlü hisleri var. Tehlikeyi bir tanesi hissettiğinde diğerleri de ondan bu mesajı alıp, sürü halinde harekete geçip, kaçıyorlar.

    Hayatta kalmalarını sağlayan bu güçlü hisler, bizimle yan yana geldiklerinde duygusal röntgenimizi çekiyor. Kendimizin daha adını koyamadığı duygularımızın altında yatan mesajları bile okuyorlar, bir adım daha ötesi bunu bir de yansıtıyorlar. Yani bizim duygularımızı anlama ve bize gösterme becerileri var.

    Peki hiç düşündünüz mü bizler neden kendi duygularımızı anlayamıyoruz da atlar rahatlıkla fark edip, bize yansıtıyor? 

    Çünkü bizlerin düşünen bir beyni var. Bu sezgisel tarafımızı domine ediyor ve sezgilerimizi duymamıza izin vermiyor. Zaten sezgiler kullanılmadığı için zayıflamış durumda. Atların ise düşünen bir beyni yok. Zaten sağ kalmak için düşünmeye değil güçlü sezgilere ihtiyaçları var.

    Bizler duygularımızı tanımlasak da bunun altındaki mesajı okuyamıyoruz. Bir danışanım sürekli olarak 'öfkeliyim' deyip duruyor ve bir yere varamıyordu. Kendisiyle bir çalışma yaptık. Öfkenin altında  iş ve özel hayatında istediği saygıyı görmediğini buldu.  İnsanlar hayatına müdahil olup duruyordu. Kendisinin saygı sınırlarını kendisi koyduğunda, 600 kiloluk heybetli bir yakışıklının bile sınırdan içeri girmediğini gördü. 600 kiloluk bir ata sınırlarını koyan birisi olarak, 100 kiloluk patronu yada 75 kiloluk kayınvalidesi artık onun için kolay birer vaka olmuştu. Atlarla çalışırken öğrendiklerinizi iş ve özel hayatınızda hemen uygulamaya başlıyoruz.

    Atlar cüsseli oldukları için onlarla çalışanların özgüveni de artıyor. Danışanlar bu heybetli görünüşün altında yatan, hassas duyarlı yaklaşımla büyüleniyorlar adeta. Atlarla çalışmak hızlı farkındalık sağlıyor. Çünkü gerçekler. Yapılan çalışmalar somut değişim hızlı. Hayatında birşeylerin değişmesini isteyenleri yanımızda görmek istiyoruz.

    ‘’Kişisel ve profesyonel gelişimde hızlı ilerlemek için atları seçin’’ önerisinde bulunan sevgili eğitimci İlginay Hanım siz değerli okurları 20 Nisan’da Ömerliye davet ediyor.

    Daha fazla ayrıntı için www.atlageliselim.com ‘a göz atmanızı öneririm.

    Aynı zamanda değerli eğitimciye beni Ömerli’ye davet ettiği için teşekkür eder, insanların kişisel anlamda gelişmelerini sağladığı için kendisini tebrik ederim.

    Cihan ANDİÇ