Wednesday, July 26, 2017

Barış zorla tutulamaz sadece anlayışla sağlanabilir


Dünya gerçekten zor günlerden geçiyor. Herkes huzur ve barış içinde bir dünyada yaşamak istiyor ama kimse ideolojisinden, çıkarlarından ve hayata bakış felsefesinden vazgeçmek istemiyor.

Düşünsenize toplu bir ortamda yaşanan bir hadisede tarafları uzlaştırabilmenin imkanı mümkünken, konu ikili ülke ilişkilerine yada global ilişkilere geldiğinde herkesi mutlu etmek neredeyse imkansız. Hani düşünce çeşitliliği diye birşey varya. Ve çoğu kez şöyle deriz. Renkler ve zevkler tartışılmaz. Nüfusu karınca yuvası gibi dolup taşmış şu dünyada binbir çeşit insan türü var. Bu insanlar iş hayatında bir anlaşmaya imza atabiliyorlarken, sosyal hayatta pek fazla buluşamadıkları da oluyor. Kimileri de iş yaptıkları insanlarla mecburiyetten aynı ortamı paylaşmanın sıkıntısını dert eder. Hatta partneri kendisinden daha zengin ama entellektüel olmadığı için kendiside entellektüel olup partneri kadar zengin değilse duruma isyan edip durur. Bir başka örnekte de kimin eli güçlüyse onun politikaları kabullenilerek yapılan anlaşmalar vardır. Kimisi de ketundur. İş yaptığı insanları özel hayatına sokmak istemez yada özel hayattaki arkadaş çevresini iş yaptığı insanlarla tanıştırmak istemez. Yabancı bir dili öğrenmek isteyenler bir yerde toplanır yada aynı hobileri olan insanlar bir yerde toplanır. Kısacası insanlar daha çok ihtiyaçları, zevkleri ve hobileri ortak olan insanlarla daha fazla vakit geçirmek isterler. Herne olursa olsun hayatın içinde duygu, hedef, istek, mutluluklar ve beklentiler hep stabil gitmez. Çünkü hayatın kendisi her zaman inişli çıkışlıdır. Dünya düzeni de böyledir.

Geçmiş zaman tarihi, bugün ve gelecek tamamen sebep sonuç ilişkisi eşliğinde devam edecek ve ediyor. Tarih sayısız başarı ve başarısızlık olayları ile doludur. Bunun içinde spordan sanata savaştan yarışa herşey vardır.

Yazımın başında barış kavramı üzerinden bir giriş yapmıştım. Konfliklerin yani anlaşmazlıkların dolu olduğu bir dünya da mükemmeliği beklemek mucizeden başka birşey değildir. Allah'ın kitabında bile çeşitli hadislerde nice kabilelerden toplumlardan bahsedilerek çeşitli örnekler sunulmuştur.

Bunların sebebi birinin ak dediğine ötekinin kara bir diğerinin ise başka bir yakıştırma yapmasından kaynaklanan nedenlerdir. Bu nedenlerden dolayı ortaya çıkan komplikasyonlarda taraflar, toplumlar yada ülkeler diplomasi yoluyla çözümler üretme politikası uygular. Ama diplomasi tamamen çıkarlar üzerinden yürüdüğü için uzlaşma çok zaman ve çaba sarfedilerek elde edilir yada uzlaşma sağlanamaz.

Dünya da düzen artık haklının dediğinin değil güçlünün dediğinin olması gerektiği empoze edilerek yönetiliyor. Siz böyle bir düzenin ortasına bir sebep sonuç ilişkisi yüzünden düştüğünüzde işiniz gerçekten çok zordur. Çünkü güçlü yanlarınız olduğu kadar güçsüz yanlarınızda var. Uzun süre denge politikası izlediğiniz bir sorunu ele alalım. Tarafları bir türlü ortak payda da buluşturamıyorsunuz ve bunun en büyük zararını en çok siz ödüyorsunuz. Samimiyet, dürüstlük, şeffaflık ve iyi niyetinizi her ortaya koyduğunuzda masadan hayal kırıklığıyla kalkıyorsanız yapmış olduğunuz fedakarlıklarında hiç bir anlamı kalmamış oluyor.

Yurt dışına ilk çıktığımda henüz 15 yaşındaydım. Brighton'da 3 haftalık bir İngilizce yaz okulu serüvenim olmuştu. Tek başına yaşayan emekli bir ailenin 3 hafta misafiri olmuştum. Hergün okula gidip geliyor ve yabancı bir ülkede kendi kendimi yönetmeyi öğreniyordum. Yaz okulunda kalabalık bir sınıfta farklı dil din ve kültürlerden oluşan öğrecilerle arkadaş olmuştum. Sınıfımız Rusya, Portekiz İtalya İspanya ve daha hatırlayamadığım birkaç ülke vatandaşlarından oluşuyordu. Ara sıra şehire çok uzakta bulunan bir üniversite kampüsüne trenle gidiyor orada futbol turnuvaları düzenliyorduk. Bu yurt dışı deneyimimin birde çok güzel hatırası bir başarı hikayesi vardı. İtalya'dan gelen grupla bizim Türkiye'den gelen arkadaşlar aramızda bir maç organize etmiştik. Bütün okulu maçımızı seyretmeye davet ettik. Maç günü sınıf arkadaşlarımın çoğu maçı İtalyanlar kazanır. İtalyanlar futbolun dehası gibi söylemler üretiyorlardı. İtalyanlar gerçekten çok iyi ve yetenekliydiler. Ama bizim kadroda da iyi oyuncular vardı. Çok kalabalık bir kitlenin izlediği maçta yenik başladığımız maçı farklı bir skorla kazanmıştık. Maçta sayısız gol atmıştım. Maçtan sonra kampüste duş alıp yemekhaneye indiğimizde karşılaştığımız atmosferin bana verdiği gururu hiçbir zaman unutamam. Bizim takım yemekhaneye girdiğinde maçı seyretmeye gelen herkes dadikalarca bizi alkışlayıp Türkiye Türkiye bravo Türkiye diye tezavratlarda bulunmuşlardı. O an nasıl titrediğimi ve ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Yaşamanız lazım. Herneyse İlkokul döneminde ailemizin Sovyet ülkelerinden gelen tüccarlarla ticaret yapmasından mıdır bilmem en çok Ruslarla zaman geçirmekten keyif alıyordum. O tarihlerde globalleşme henüz yeni başladığından herkesin birbirine bakış açısı ve yaklaşımı çok temkinliydi. Birgün sınıfta hocamız eşliğinde tarihi konulardan sohbet açıldığında Ruslara karşı Avrupa ülkelerinden gelen öğrencilerin hocamız dahil ciddi bir ön yargısı olduğunu farkettim. Detaylara girmek istemiyorum ama Rus arkadaşlarımda ön yargıları çok kuvvetli bir şekilde yapıcı konuşmalarla ve örneklendirmelerle çürütüyorlardı.

20'li yaşlarda eski sovyet ülkerini gezip yaşama fırsatı bulduktan sonra Avrupa'lı öğrenci arkadaşlarımın ön yargılarını ne kadar abarttığını ve bir çoğunun yersiz olduğunu bir fiil yaşayarak tecrübe etmiş oldum. Aksine bunun bir kültür ve yaşayış farklılığından kaynaklandığını anladım. Rusya'da geçirdiğim birkaç aydan sonra Romanya'ya döndüğümde dış ilişkiler konuşulduğu ortamlarda Rusya'nın temsilcisi ve avukatlığına soyunur gibi nedense hep insanların düşüncelerini çürütmeyi benimsemiştim.

Gelelim bugüne.. Amerikan dış politikası neden Rusya'yla ekonomik ilişkilerini geliştirmek yerine tam tersi tavır alır. Buna bir anlam veremiyorum. İlkokul yıllarında ezeli düşman olan ve sonrasında en iyi iki dost olan ne cesur arkadaşlar tanıyorum. İkinci Dünya savaşında birbirlerini ağır hezimetlere uğratan Batı Avrupa ülkeleri bile şuan birbirlerinin en sağlam müttefikleriyken Doğu Avrupa ve Ortadoğu'da yaşanan ve yaşatılan bu dış politikanın kime ne faydası var.

Dünya'nın gerçekten huzura, istikrara ve barışa ihtiyacı var ama Einstein'ın dediği gibi "Barış zorla tutulamaz; Sadece anlayışla sağlanabilir.


Cihan Andiç