Thursday, August 17, 2017

İkili İlişkilerde Tolerans


İş hayatında ve sosyal hayatta yaşamış olduğumuz sorunlar bizim zayıf yanlarımızın ve güçlü yanlarımızın ortaya çıkabilmesi ve bunu kendimizin farkedebilmesi adına bir bakıma iyi bir durumdur.

Çünkü böyle durumlar da insiyatif alarak kendimizi daha doğrusu bir bakıma kendi kendimizi yönetme süreci içinde buluyoruz. Dolayısıyla doğru kararlar alarak sorunlara çözüm üretmeyi de öğreniyoruz. Yanlış kararlar vererekte hatalarımız üzerinden bir nevi tecrübe de kazanmış oluyoruz.

Mesela iş yerinde lider özelliklerle dolu donanımlı bir üst tarafından bir iş hakkında görev alıyorsunuz. Daha doğrusu işin halledilme görevi size veriliyor. Bu görev aslında çözülememiş ve halledilmesi gereken bir işte olabiliyor. Yada realizasyonu sizden beklenen, şirkete katkı ve kazanım sağlamanız gereken bir sınav anlamına da gelebiliyor.

Böyle durumlarda işin size verildiği süreç anında o şirkette ne kadar süredir çalıştığınız çok önemli. Eğer 1 yıldır orada çalışırken size verilen bir görevi başarıyla sonuçlandıramamış iseniz yöneticinizin bu durumu görmezden gelme ve tolere etme olasılığı çok yüksektir. Ama şirkette yeni işe başlamış hemde deneyimsiz biriseniz verilen ilk görevdeki başarısızlığınız yöneticinizin gözünde belirsizlik yaratmaya müsaittir. Aynı zamanda sizi hem tedirgin eder hemde strese sokabilir.

Bir başka örnekte sosyal hayatta karşılaştığınız bir olay olsun. Mesela sizi yakından tanımak isteyen birisini kişisel veya dışsal faktörlerden dolayı defalarca reddetmişsiniz yada o insanı tanımadığınız için ona randevu vermeye ikna olmamışsınız. Bu insanın ısrarcı tutumuna tolerans göstermemek size kalmıştır ve bu sizin en doğal hakkınızdır.

Fakat aynı kişi sizin yakın çevreniz tarafından tanınmaya başladığında ve yakın çevreniz tarafından hakkında olumlu konuşulmaya başlandığında ve kişinin başarı hikayeleri sizin kulağınıza geldiğinde ve birde aynı kişi tekrar sizin kapınızı aralamak istediğinde bu sefer karşınıza iyi bir referansla çıkmış demektir.

Böyle durumlarda kapınızı çalan kişi hakkında nasıl bir karar verirsiniz. Yada onun size karşı takınacağı olumsuz tavırlara tolerans gösterirmisiniz. Kısa süreçlerde yaşanan neticesiz sonuçlardaki anlık kararlarınızın sizin kişilik envanterinizi ortaya koyduğunu sakın unutmayın.

Böyle durumlar da onun sizi tanımak için gösterdiği ilk süreçteki ısrarcılığını aklınıza getirin. Ve şunu iyice düşünün. Siz reddederken o yine ısrar etti. Siz reddettiniz o yine ısrar etti. Bu durumda onun size gösterdiği reddilmeye karşı toleransını gözden geçirin. Çünkü artık karşınızda referanslı biri olarak duruyor.

Siz nasıl biriyle tanışmak isterdiniz. Her dediğinizi yapan size hiçbir zaman hayır diyemeyecek evetlerde dolu biri mi yanınızda olmalı yoksa kararlarınızda sizi eleştirebilme deneyimine sahip ve kararlarınızı gözden geçirebilmeniz için size yapıcı ve mantıklı açıklamalar yapan birisiylemi tanışmak isterdiniz.

Size sürekli evet diyen bir insan ancak sizin hobilerinize ve materyal mutluluklarınıza hizmet etmiş olur. Bu şekilde kişi sizi bencil bir bakış açısına kapılmanıza bu duruma alışmanıza ve kendinizi beğenmiş bir kişi haline gelmenize sebep olabilir. Dolayısıyla bu size uzun vadede manevi mutluluk vermez. İkili ilişkilerde insanlar yönetmeye de ihtiyaç duymalı ama yönetilmeyede ihtiyaç duyacağı durumlarla karşılaşabileceğini asla unutmamalıdır.

O yüzden kimi zaman insanların tuhaf yada size itici gelen tavırlarıyla karşılaştığınızda yada kararlarıyla sizi demoralize ettiğini düşündüğünüzde o insanı yargılamadan önce o insanın size bunu neden yaşattığını iyi düşünün ve empati kurmaya çalışın.

İş hayatında birçok büyük ve orta ölçekli şirketlerin evlenme gibi büyük ortaklıklara imza attığına tanık oluruz. Bu şirketler neden ortaklık kararı alırlar. Çünkü iki tarafta birbirlerinin zayıf noktalarını güçlendirmek ve daha büyük oynamak isterler.

Sosyal hayattaki birleşimlerde de insanlar birbirlerini tamamlayabiliyor ve ortak bir paydada frekans oluşturabiliyorlarsa anlaşabilirler.

Son olarakta tolere edebilme özelliğinizin sizin ne kadar güçlü bir insan olduğunuzu ve güçlü yanlarınızı ortaya koyması açısından ne kadar önemli bir unsur olduğunu asla unutmayın.

Cihan Andiç

Wednesday, July 26, 2017

Barış zorla tutulamaz sadece anlayışla sağlanabilir


Dünya gerçekten zor günlerden geçiyor. Herkes huzur ve barış içinde bir dünyada yaşamak istiyor ama kimse ideolojisinden, çıkarlarından ve hayata bakış felsefesinden vazgeçmek istemiyor.

Düşünsenize toplu bir ortamda yaşanan bir hadisede tarafları uzlaştırabilmenin imkanı mümkünken, konu ikili ülke ilişkilerine yada global ilişkilere geldiğinde herkesi mutlu etmek neredeyse imkansız. Hani düşünce çeşitliliği diye birşey varya. Ve çoğu kez şöyle deriz. Renkler ve zevkler tartışılmaz. Nüfusu karınca yuvası gibi dolup taşmış şu dünyada binbir çeşit insan türü var. Bu insanlar iş hayatında bir anlaşmaya imza atabiliyorlarken, sosyal hayatta pek fazla buluşamadıkları da oluyor. Kimileri de iş yaptıkları insanlarla mecburiyetten aynı ortamı paylaşmanın sıkıntısını dert eder. Hatta partneri kendisinden daha zengin ama entellektüel olmadığı için kendiside entellektüel olup partneri kadar zengin değilse duruma isyan edip durur. Bir başka örnekte de kimin eli güçlüyse onun politikaları kabullenilerek yapılan anlaşmalar vardır. Kimisi de ketundur. İş yaptığı insanları özel hayatına sokmak istemez yada özel hayattaki arkadaş çevresini iş yaptığı insanlarla tanıştırmak istemez. Yabancı bir dili öğrenmek isteyenler bir yerde toplanır yada aynı hobileri olan insanlar bir yerde toplanır. Kısacası insanlar daha çok ihtiyaçları, zevkleri ve hobileri ortak olan insanlarla daha fazla vakit geçirmek isterler. Herne olursa olsun hayatın içinde duygu, hedef, istek, mutluluklar ve beklentiler hep stabil gitmez. Çünkü hayatın kendisi her zaman inişli çıkışlıdır. Dünya düzeni de böyledir.

Geçmiş zaman tarihi, bugün ve gelecek tamamen sebep sonuç ilişkisi eşliğinde devam edecek ve ediyor. Tarih sayısız başarı ve başarısızlık olayları ile doludur. Bunun içinde spordan sanata savaştan yarışa herşey vardır.

Yazımın başında barış kavramı üzerinden bir giriş yapmıştım. Konfliklerin yani anlaşmazlıkların dolu olduğu bir dünya da mükemmeliği beklemek mucizeden başka birşey değildir. Allah'ın kitabında bile çeşitli hadislerde nice kabilelerden toplumlardan bahsedilerek çeşitli örnekler sunulmuştur.

Bunların sebebi birinin ak dediğine ötekinin kara bir diğerinin ise başka bir yakıştırma yapmasından kaynaklanan nedenlerdir. Bu nedenlerden dolayı ortaya çıkan komplikasyonlarda taraflar, toplumlar yada ülkeler diplomasi yoluyla çözümler üretme politikası uygular. Ama diplomasi tamamen çıkarlar üzerinden yürüdüğü için uzlaşma çok zaman ve çaba sarfedilerek elde edilir yada uzlaşma sağlanamaz.

Dünya da düzen artık haklının dediğinin değil güçlünün dediğinin olması gerektiği empoze edilerek yönetiliyor. Siz böyle bir düzenin ortasına bir sebep sonuç ilişkisi yüzünden düştüğünüzde işiniz gerçekten çok zordur. Çünkü güçlü yanlarınız olduğu kadar güçsüz yanlarınızda var. Uzun süre denge politikası izlediğiniz bir sorunu ele alalım. Tarafları bir türlü ortak payda da buluşturamıyorsunuz ve bunun en büyük zararını en çok siz ödüyorsunuz. Samimiyet, dürüstlük, şeffaflık ve iyi niyetinizi her ortaya koyduğunuzda masadan hayal kırıklığıyla kalkıyorsanız yapmış olduğunuz fedakarlıklarında hiç bir anlamı kalmamış oluyor.

Yurt dışına ilk çıktığımda henüz 15 yaşındaydım. Brighton'da 3 haftalık bir İngilizce yaz okulu serüvenim olmuştu. Tek başına yaşayan emekli bir ailenin 3 hafta misafiri olmuştum. Hergün okula gidip geliyor ve yabancı bir ülkede kendi kendimi yönetmeyi öğreniyordum. Yaz okulunda kalabalık bir sınıfta farklı dil din ve kültürlerden oluşan öğrecilerle arkadaş olmuştum. Sınıfımız Rusya, Portekiz İtalya İspanya ve daha hatırlayamadığım birkaç ülke vatandaşlarından oluşuyordu. Ara sıra şehire çok uzakta bulunan bir üniversite kampüsüne trenle gidiyor orada futbol turnuvaları düzenliyorduk. Bu yurt dışı deneyimimin birde çok güzel hatırası bir başarı hikayesi vardı. İtalya'dan gelen grupla bizim Türkiye'den gelen arkadaşlar aramızda bir maç organize etmiştik. Bütün okulu maçımızı seyretmeye davet ettik. Maç günü sınıf arkadaşlarımın çoğu maçı İtalyanlar kazanır. İtalyanlar futbolun dehası gibi söylemler üretiyorlardı. İtalyanlar gerçekten çok iyi ve yetenekliydiler. Ama bizim kadroda da iyi oyuncular vardı. Çok kalabalık bir kitlenin izlediği maçta yenik başladığımız maçı farklı bir skorla kazanmıştık. Maçta sayısız gol atmıştım. Maçtan sonra kampüste duş alıp yemekhaneye indiğimizde karşılaştığımız atmosferin bana verdiği gururu hiçbir zaman unutamam. Bizim takım yemekhaneye girdiğinde maçı seyretmeye gelen herkes dadikalarca bizi alkışlayıp Türkiye Türkiye bravo Türkiye diye tezavratlarda bulunmuşlardı. O an nasıl titrediğimi ve ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Yaşamanız lazım. Herneyse İlkokul döneminde ailemizin Sovyet ülkelerinden gelen tüccarlarla ticaret yapmasından mıdır bilmem en çok Ruslarla zaman geçirmekten keyif alıyordum. O tarihlerde globalleşme henüz yeni başladığından herkesin birbirine bakış açısı ve yaklaşımı çok temkinliydi. Birgün sınıfta hocamız eşliğinde tarihi konulardan sohbet açıldığında Ruslara karşı Avrupa ülkelerinden gelen öğrencilerin hocamız dahil ciddi bir ön yargısı olduğunu farkettim. Detaylara girmek istemiyorum ama Rus arkadaşlarımda ön yargıları çok kuvvetli bir şekilde yapıcı konuşmalarla ve örneklendirmelerle çürütüyorlardı.

20'li yaşlarda eski sovyet ülkerini gezip yaşama fırsatı bulduktan sonra Avrupa'lı öğrenci arkadaşlarımın ön yargılarını ne kadar abarttığını ve bir çoğunun yersiz olduğunu bir fiil yaşayarak tecrübe etmiş oldum. Aksine bunun bir kültür ve yaşayış farklılığından kaynaklandığını anladım. Rusya'da geçirdiğim birkaç aydan sonra Romanya'ya döndüğümde dış ilişkiler konuşulduğu ortamlarda Rusya'nın temsilcisi ve avukatlığına soyunur gibi nedense hep insanların düşüncelerini çürütmeyi benimsemiştim.

Gelelim bugüne.. Amerikan dış politikası neden Rusya'yla ekonomik ilişkilerini geliştirmek yerine tam tersi tavır alır. Buna bir anlam veremiyorum. İlkokul yıllarında ezeli düşman olan ve sonrasında en iyi iki dost olan ne cesur arkadaşlar tanıyorum. İkinci Dünya savaşında birbirlerini ağır hezimetlere uğratan Batı Avrupa ülkeleri bile şuan birbirlerinin en sağlam müttefikleriyken Doğu Avrupa ve Ortadoğu'da yaşanan ve yaşatılan bu dış politikanın kime ne faydası var.

Dünya'nın gerçekten huzura, istikrara ve barışa ihtiyacı var ama Einstein'ın dediği gibi "Barış zorla tutulamaz; Sadece anlayışla sağlanabilir.


Cihan Andiç