Monday, October 3, 2016

Patron Şirketlerin Yaşam Süreleri Azalıyor





Ülke ekonomisinin dinamizmi için çok önemli olan, istihdama çok büyük katkı sağlayan ve çoğunluğunu KOBİ'lerin oluşturduğu patron şirketlerinde neler oluyor?

7 Haziran seçimleri sonrasında ülke ekonomisinde hissedilmeye başlanan gizli bir kriz var. Çeşitli iç ve dış faktörlerinde etkisiyle oluşan bu gizli kriz halen aşılabilmiş gibi gözükmüyor. Özellikle son zamanlarda kendi işini yapmakta olan yada bir ücret karşılığı mesleklerini icra eden birçok çalışan mevcut durumdan dolayı tedirginler. Oluşan gizli krizle beraber birde darbe kalkışması yaşayan ülke ekonomisi gerçekten zor günlerden geçti ve geçiyor. Her ne kadar hükümet artçı sarsıntılar yaşayan ekonominin, derin yaralar almaması için ekonomik açılımlar yapsa da, yeni ekonomik teşvikler üretse de küçük ve orta ölçekli işletmelerde hissedilmeye başlayan ve çözülemeyen ciddi finansal sorunlar var.

İş dünyasındaki kurumsal şirketler her yıl bir önceki yıla göre kar marjlarını ve yaptıkları ciroları koruyabilmek ve büyütebilmek adına pazarlama faaliyetlerinde periyodik olarak yeni strateji metodları uyguluyorlar.

Patron yönetimli işletmelerde ise hedefler aynıyken teorileri pratiğe geçirebilme performansı malesef kurumsal şirketlere oranla daha ağır işliyor. Özellikle üçüncü çeyreğin başlangıcıyla beraber patron yönetimli şirketlerde daha fazla hissedilmeye başlanan finansal kriz birçok şirketin belini büküyor ve iş hızını yavaşlatıyor. Finansal sıkıntılardan dolayı iflas etmeye başlayan şirketler bile var.

Peki patron yönetimli şirketler nasıl bugüne geldi ve finansal sorunları neden aşamıyorlar?

* Aile içi çekişme ve rekabetten dolayı piyasasının değişimine yeterince odaklanamamak ve kurumsallaşamamak.

* Ar-ge'ye ve kaliteli insan gücüne yatırım yapmamak.

* Danışman şirketlerle çalışmanın gereksiz olduğunu düşünmek ve yanlış yatırımlar yapmak.

* Finansı doğru yönetememek ve haddinden fazla gayrimenküle yatırım yapmak.

* Değişime ve yeniliğe ayak uyduramayan X kuşağının yönetimi Y kuşağına devretmemesi.

* Yönetime katılan Y kuşağının X kuşağıyla yaşamış olduğu iletişim ve empati çatışması.

* Şirket patronlarının alması gereken eğitim kursları veya eğitim seminerlerine katılmaması.

* Şirket çalışanlarına çeşitli eğitim ve seminerler için bütçe ayırmamak.

* Markaya ve pazarlama departmanına yatırım yapmamak.

* İnsan kaynakları departmanının yetkilerini sınırlandırmak ve işlevini güçlendirmemek.

* Çalışanların performans ve başarılarını yeteri kadar önemsememek ve ödüllendirme sisteminin olmaması.

* İnsan kaynağınından maximum faydalanmaya çalışmak ama çalışanı hakkettiği kadar motive edememek.

* İş takiplerinin ve raporlama sisteminin zayıf çalışması.

* Patronların kendilerini geliştirememesi sonucu oluşan yönetim zafiyetleri ve yanlış kararlar.

* Patronların aşırı iş kolik olmaları, herşeyin en iyisini ben bilirim yaklaşımı, özel hayatlarına yeterli zaman ayırmamaları.

Yukarıda saymış olduğum sebepler ve değişen dünya düzenine karşı patron yönetimli şirketler artık eskisi kadar güçlü değiller. Bu sebeplerden dolayı da patron şirketleri sağlıklı büyüyemiyor ve bir süre sonra gerileme ve iflas gibi geri dönüşü zor olan süreçlerle karşı karşıya kalıyorlar.

Cihan ANDİÇ

Thursday, September 1, 2016

Start-Up Sürecinde Markaya Kimlik Nasıl Kazandırılıyor




Yeni bir iş projesini hayata geçirebilmek, yeni bir ürün yelpazesini yada yeni bir hizmeti piyasayla ve müşterilerle buluşturmak demektir. Böyle durumlarda ürünün veya hizmetin açılış töreni öncesinde bir alt yapı çalışması yapılır.

Alt yapı çalışması, inşaatına başlanmış bir binaya benzer. İnşaat çalışması bittikten sonra bina satışa sunulacak bir şekilde çeşitli iç ve dış tasarım çalışmalarından geçirilir. Çevredeki ortama uygun renklerle boyanır ve yine dediğim gibi alıcıların binayı görebilmeleri için mağazadaki ürünlerin vitrine koyulması gibi satışa çıkarılır. Lanse edilecek ürün yada hizmet için ihtiyacı olacak bir müşteri sınıfı hedef alınır. Bu hedef sınıfa göre çeşitli görsel reklamlar ve kampanyalar düzenlenir. Makro ve kobi ölçekli firmalar televizyon reklamları yapabilecek kadar finansal güce sahip olduklarından ürününün tanıtımına daha güçlü destek verirler. Yazılı, görsel ve işitsel medyada hedef kitleye hitap edebilecek, hedef kitleninde hayranı olan ünlü simalar tespit edilir ve reklamlar üzerinden kitleyle stratejik sloganlar üzerinden iletişime geçilir. Bunlar istenilen hedeflere ulaşabilmek ve beklentileri karşılamak için yürütülen pazarlama faliyetlerinden bir kaçıdır. Yine daha farklı PR teknikleriyle tanıtım faliyetleri sürdürülebilir.

Bahsetmiş olduğum ürün bir binanın içindeki apartman dairesi dışında elbise, ambalajla giydirilmiş bir gıda ürünü yada temizlik ürünüde olabilir. Hatta bir ayakkabı yada bir akıllı cep telefonu da olabilir.

Ürünün kategorisi ne olursa olsun. Hangi müşteri sınıfına hitap ederse etsin. Ürüne bir isim koyulur. Böylelikle marka ortaya çıkar. Eğer ürün çok kaliteliyse, inovatifse ve tanıtım faliyetlerine güçlü bir finans bütçesi ayrılabilmişse ürünün kar marjını yüksek tutarak, fiyatını istediğiniz şekilde belirleyebilirsiniz. Sermaye yapınız çok daha güçlü global bir şirketseniz ve aynı zamanda hedef müşteri kitleniz herkes ise o zaman ortak bir satış fiyatı belirleyip sürümden de kazanabilirsiniz.

Geçen hafta yakın zamanda kendinden söz ettirmeye başlamış bir ekonomi dergisi olan #Brandmap 'in düzenlemiş olduğu, konusu ''Psikolojik Fiyatlandırma Stratejisi'' olan bir açık seminere katıldım. Seminerde 4 TL ile 3.99 TL , 3.99 TL ile 3,95 TL arasındaki fiyat farklılıklarını kritize ettik ve hangi fiyatların müşteriye daha cazip geldiği hakkında interaktif bir sohbet gerçekleştirdik. Yapılan piyasa araştırmalarına göre hızlı tüketim olan bir ürünün fiyatı 4 TL yerine 3,99 TL yada 3,95 TL ise nihayi müşteri tarafından daha çok tercih edildiğini öğrendik.

Alkollü ürünler sektöründe ise 40 TL yerine 50 TL'ye satılan bir şarabın daha fazla talep gördüğü tespit edilmiş. Sevgili konuşmacı sayın Tülin Lehy hanım konuyu şöyle özetledi; hızlı bir şekilde alınan bir ürüne müşteri daha az değerde para ödemeyi bilinç altına yerleştirirken, bir sevdiğine yakın bir tanıdığına hediye olarak satın almayı düşündükleri ürünlerde fiyat analizinin pek muhasebe edilmediğini dile getirdi.

Bende bu görüşe katılıyorum. Çünkü değer verdiğimiz bir insana hediye alırken acele etmeyiz. Hatta kimi zaman daha güzel bir hediye için daha fazla düşünürüz ve daha çok gezeriz.

Eğer yeni bir tüketim alışkanlığı yada satın alma alışkanlığı anlamına gelen bir start-up projesi deniyorsanız. İşte burada çok dikkatli olmanız gerekiyor. Start-up'ların önemle üzerinde durması gereken konulardan bitanesi psikolojik fiyatlandırmadır.

Bir hamburgere 10 TL değilde 9,95 TL ödemek bize daha cazip gelirken bir kol saatine cebimizdeki bütün parayı feda etmekten gocunmuyoruz. İşte tamda bu kıyaslamada psikolojik fiyatlandırmanın stratejik hamlelerine karşı göstermiş olduğumuz bir satın alma algısı devreye giriyor. Yani tüketicinin satın alma alışkanlıklarını iyi anlamamız gerekiyor.

Şu kadar kar etmem gerekiyor. O yüzden bu fiyata satmam lazım felsefesi sizi başarıya ulaştırmayabilir. Duygusal olmayın. Rasyonel yaklaşın. Rakiplerinizin markalarının biyografisini araştırın. Unutmayın her markanın giriş, gelişme ve sonuç hikayesi vardır. Bu hikayeleri baz alın.

Bir marka hedef kitlenin kişisel zevklerine, yaşam tarzına, tüketim alışkanlıklarına ve hayat felsefesine göre tasarlanırsa ve marka kimliği doğru anlatırlırsa o markayı herkes satın almak ister. Sürekli aynı markayı tercih etmek, o markayla dost olmak gibi bir şeydir. Markanız tüketiciye ilaç gibi gelirse, ihtiyaçlarına çözüm olursa, tüketiciye kendini sevdiren sempatik bir kimlik haline dönüşür.

Umarım ne demek istediğimi anlamışsınızdır.

Cihan ANDİÇ



Monday, August 1, 2016

Sizden Beklentileri Olan İnsanların Beklentisi Ne Anlama Geliyor



Bazen hayatın içinde ciddi düğümlerle karşılaştığınızda düğümleri sağlıklı bir şekilde çözebilmek için rasyonel bir şekilde hareket etmelisiniz. Duygularınıza önem vermeli ama aynı zamanda mantıklı kararlar almalısınız. Siz istesenizde istemesenizde kimi durumlarda hayat sizi bir yol ayrımına doğru sürükler ve sizi bir seçim yapmaya zorlar.

Size bir kapı seçilmesi söylendiğinde ilk işiniz kapı açılmadan önce içeride sizi nelerin beklediğini deşifre edebilmek olsun. Bu bağlamda olasılıkları düşünüp durumu iyice analiz edin. Elinizden geldiği kadar kişi ve konular hakkında bilgi toplayın ve bunları en güvendiğiniz insanlarla kritize edin. Çünkü yapmış olduğunuz seçimler sizi mutluda edebilir mutsuzda. Bilin ki sizden seçim yapmanızı isteyen insanların amacı her zaman sizi düşünmekten ibaret değildir. Aynı zamanda kendi çıkarlarını korumaktan da ibarettir. Bu yüzden öyle bir hamle yapın ki etrafınıza piyon olmadığınızı ispatlayın.

Çünkü almış olacağınız kararların yansıması ve geri dönüşümü sadece sizi etkilemiyor. İçinde bulunduğunuz çevreyi yani aynı havayı teneffüs ettiğiniz insanlarıda etkiliyor. Etrafınızda dönüp dolaşan insanlar aslında o havanın günlük borsasının iniş ve çıkışlarını meydana getirdiğini aklınızın bir köşesine yerleştirin.

Uzun lafın kısası vermiş olduğunuz kararların geri dönüşümü hem size katkı sağlasın hemde etrafınıza güven versin. Çünkü psikolojinizi ayakta tutan sizi siz olarak kabullenen yakın çevrenizdir.

Unutmayın en sevdiğiniz insanlar üzülürse sizde üzülürsünüz.

Cihan ANDİÇ

Sunday, July 31, 2016

Teorik Üniversite ve Hayat Üniversitesi Arasındaki Köprü Girişimcilik



Üniversiteler öğrencileri hayata hazırlama sloganı altında her yıl bünyelerine yüzlerce öğrenci kazandırırken yine yüzlercesini mezun ediyor ve onları hayatın gerçekleriyle başbaşa bırakıyor. Üniversitelerde okuyan gençlerin birçoğu ise diplomalarını ellerine aldıktan sonra kendilerini çok muhteşem bir kariyer hayatının beklediğini zannediyorlar yada en azından bunun umuduyla yola çıkıyorlar. Üniversite hayatının avantajlarıda var dezavantajlarıda. Örneğin çevre edinme, sosyalleşme ve özel hayatınızda mutlu sonla bitecek birlikteliklere vesilede olabiliyor yada bu süreçte edinmiş olduğunuz sosyal çevreden üzerinizde kalıcı kötü alışkanlıklar bırakan çevrenize sürekli sorun yaratan insan modelinede dönüştürebiliyor. Aslında herşey sizin ne kadar bilinçli yaşadığınızla orantılı.

Haziran ayında küçük ve orta ölçekli işletmelerin gelişmesine, desteklenmesine ve aynı zamanda yeni girişimi olan yatırımcıların iş projelerine hibe desteği veren KOSGEB'in çeşitli üniversitelerde vermiş olduğu kurslardan birine müraacat ettim ve katıldım. Kosgeb'in ülke kalkınmasında önemli bir rolü olduğunu düşünenlerdenim. Bu bağlamda benim için önemli bir tecrübeydi.Yaklaşık 10 gün süren kurs süresince Kosgeb'in sağlamış olduğu olanaklar konusunda detaylı bilgiler edindim.

Kurs sürecinde evden üniversiteye giderken daha önce hiç gezmediğim işlek cadde ve sokaklarda yürüdüm ve oralarda birçok işletmeci gözüme takıldı. Kimisi börekçiydi kimisinin restoranı vardı kimisi ise kurutemizleme yada bayan giyim erkek giyim gibi işlerle bölgenin esnaflık misyonunu üstlenmişti. Hatta metrobüs köprülerinde seyyar işlerle uğraşanlar bile vardı. Benimle onlar arasındaki fark şuydu. Ben yatırımın gerekli teorik bilgi ve enstrümanlarını öğrenmek için o sokaklardan geçerken o esnaflar ise başarılı girişimcilikleriyle o cadde ve sokaklara sahip çıkıyorlardı. Oralarda kalıcı olabilmenin mutluluğunu hergün kepenklerini açarak ve şükrederek yaşıyorlardı. Onlar o bölgeye benden önce ayak bastıkları için oranın yerlisiydiler. Bense misafir bir turist gibi yürüyen girişimci olabilirmiyim olasılığını düşünen bir insan.

Belki de bu insanların çoğu üniversite mezunu bile değildi. Ama kazançları bir diplomalıya göre daha iyiydi. Böyle durumlarda Steve Jobs ve benzeri gibi insanların hayat hikayeleri kulağa daha hoş geliyor.

Günümüz şartlarında serbest piyasa ekonomisinde tabiri caizse ekmek artık aslanın midesinde. O yüzden benim herkese tavsiyem neye ne kadar zaman ayıracağınıza çok dikkat edin. Çünkü bu hayatta boşa geçen her vakit sizin aleyinize işliyor olabilir.

Son Ders-Aşk ve Üniversite filminin son sahnesinde söylenen repliği ve tahtaya yazılan yazıyı unutmayın. ''Birlikte geçireceğimiz zaman size diğer derslerden çok daha farklı gelebilir.İlk dersimiz hiç birimizin burdan alacağı bir derse ihtiyacı olmadığıdır.''

''Dersi hayat verir.''


Cihan ANDİÇ