Pazarlama şirketler için farklı olmak, ilgi çekmek, satışları arttırmak ve sektördeki pazar hakimiyetini korumak için ortaya çıkmış bir ihtiyaçtır. Pazarlama, bireysel ve kitlesel hedeflere ulaşmayı sağlayabilecek
mübadeleleri gerçekleştirmek üzere ürünün, hizmetlerin ve fikirlerin
geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına
ilişkin planlama ve uygulama sürecidir.
Pazarlamayı yöneten kişi ise çalışmakta olduğu şirketinin profilini iyi analiz eden kişidir. Ürünün ve tüketicinin bir nevi psikoloğudur. Pazarlamacı hem şirketin hem de tüketicinin temsilcisidir. İki tarafı da denge de tutmaya çalışır. Tüketicinin ihtiyaçlarını ve pazarın yapısını analiz eder. Eksikleri yada olmayanları farkeder ve tüketiciyle empati kurmaya çalışır. Bu şekilde de ürünün tüketiciyle en cazip şekilde buluşmasını sağlar. Ürünün aynı zamanda doğru kanallarda satışa sunulması için pahalı bir haritadır.
Son elli yılda aile şirketi yapısıyla kurulmuş bir çok şirketten sadece bir kısmı kurumsal yapıya geçiş yapabildi. Oysa eskiden pazar işlenmemiş boş bir tarla misaliydi. Süreçle daralmaya başlayınca da pazardaki oyuncular teker teker pazardan silinmeye başladılar.
Pazarın daralma sürecinde markalaşmaya ve pazarlamaya yatırım yapmayan şirketler süreç içerisinde gelişmekte olan ve gelişen şirketlerin gerisine düştüler. Pazarlamaya yatırım yapmayan bu şirketler rehabete kapılıp musluktan akan suyun hiç kesilmeyeceğini zannettiler. Ama susuzluk başlayınca da can çekişme sürecine girdiler.
Bu tarz şirketlere daha çok günü kurtarma vizyonu ile faliyet gösteren şirketlerdir diyebiliriz. Böyle şirketler marka olmak için değil daha çok ciro yapmak için çaba sarfederler. Yaptıkları yatırımlar kısa vadede kar getirse de uzun vadede hüsrana yol açar ve bocalamaya başlarlar.
Öyleyse yaptığınız işin geleceği olsun istiyorsanız şirketinizin pazarlama departmanına kaliteli insanlar istihdam etmelisiniz.
Cihan ANDİÇ